Ukrayna, tarih boyunca Rusya’nın defalarca işgaline uğramış ve bağımsızlık mücadelesi vermiş bir ülkedir. Bugün de aynı mücadelesini sürdürmektedir. Ukrayna, egemen bir ülke olarak, NATO’ya, AB’ye veya herhangi bir uluslararası teşkilata katılma hakkı tamamen halkının özgür iradesine bağlıdır. Başka bir ülkenin, uluslararası hukuk çerçevesinde bu kararı eleştirme, karşı çıkma veya diplomatik ilişkilerini durdurma hakkı olabilir. Ancak, asla silah ve savaş yolu ile müdahale etmeye hakkı yoktur. Sınırları uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş bir ülkenin toprakları zorbalıkla işgal edilemez!
Rusya’nın NATO’nun sınırlarında bulunmasını istememesi ve bunu bir savaş sebebi olarak göstererek Ukrayna’ya “tam kapsamlı savaş” başlatması, kuzuyu yemeyi kafasına koyan kurt misali sadece bir bahanedir. Eğer gerçekten savaşın sebebi NATO olsaydı, Rusya’nın Finlandiya’ya da aynı şekilde savaş ilan etmesi gerekmez miydi? Finlandiya, 1340 km uzunluğunda bir sınırı paylaştığı Rusya’ya rağmen NATO’ya katılmıştır. NATO’ya sınır olmak kırmızı çizgimdir diyen Rusya’nın, Finlandiya’ya, dolayısıyla NATO’ya savaş ilan etmemesi, Ukrayna topraklarını yutmak için NATO’nun sadece bir bahaneden ibaret olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Ukrayna, SSCB dağılıp bağımsızlığını kazandıktan sonra 1992 yılından itibaren NATO ile sıkı ilişkiler kurmaya başlamış, 1992-2008 yılları arasında çeşitli anlaşmalar imzalamıştır. Ancak, Rus yanlısı Yanukoviç’in Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte yapılan tüm bu anlaşmalar rafa kaldırılmıştır. 2014 yılına gelindiğinde, Maydan olayları başlamış ve Putin’in emri ile Kırım işgal edilmiştir. Rusya, Şubat 2014’de Ukrayna topraklarını işgal ederek savaşı başlattığında, NATO gerekçeler arasında son sırada bile değildi. İşgalin asıl sebepleri, “Rusların Ukrayna’da ezildiği”, “Rusçanın konuşulmasına izin verilmediği” ve “Ukraynalı aşırı milliyetçilerin Kırım’da Rusları öldüreceği” gibi asılsız iddialardı.
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra da Kırım’da asıl ezilenlerin Kırım Tatarları ve Ukraynalılar olduğunu söyleyebilirim. Donbas bölgesinde de tamamen Rus dili hâkimdi. 1991 yılında Rusya ve Ukrayna arasında sınır anlaşması imzalandıktan sonra, Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde, Moskova’dan açık destek alan Ruslar, Kırım’da baskıcı bir tutum sergilemiştir. Tamamen Rusçanın konuşulduğu Kırım’da, Rusların ezildiğine dair sadece bir örnek bile yeterli olacaktır: Yüzlerce Rus okulunun olduğu Kırım’da sadece 1 adet Ukrayna Okulu ve 16 Kırım Tatar Milli okulu vardı. Bu 16 okul da, Kırım Tatarlarının mücadeleleri sonucunda açılmıştır.
İşgale kadar Kiev’in kontrollü yönetimi sayesinde Kırım yarımadasında yaşayan Ruslar, Ukraynalılar ve Kırım Tatarları barış ve huzur içinde yaşıyorlardı. Her toplum kendi milli varlığını, örf adetlerini, dilini ve dinini özgürce devam ettirebiliyordu. Ancak, Moskova Kırım’a müdahale ettikten sonra, barış bozuldu. “Referandum” adı altında yapılan ve hukuksuz bir şekilde dayatılan tiyatro, Kırım’ın Rusya’ya bağlanması için bir bahaneydi. Bu referandum sırasında Kırım’da olup olayları yakından takip eden gazeteciler bunun adı ne olursa olsun, asla bir referandum değildi ve Sandık başında eli silahlı askerlerin bulunduğu, oy kullanmak istemeyenlerin evine silahlı askerlerin sandık götürdüğü, işgal için gelmiş askerlerin bile oy kullandığı bir oylama, referandum olarak adlandırılamaz diyorlar.
Rusya, Kırım’ı işgal ettikten hemen sonra, Donbas bölgesinde de benzer gerekçelerle ayrılıkçıları kışkırtarak silahlı çatışmaları başlattı. Bu sözde “ayrılıkçılar”ın, üç gün içinde tank ve top gibi ağır silahlara sahip olmaları, Rusya’nın bu süreçteki rolünü açıkça göstermektedir.
Putin’in planları doğrultusunda, Rus yanlısı Yanukoviç 2014 yılında ülkeyi karıştırıp Rusya’ya kaçtıktan sonra, geçici Yatsenuk Hükûmeti, ülkenin “bağlantısız statüsüne” atıfta bulunarak NATO’ya girme planlarının olmadığını ifade etmişti. Ancak, Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgal etmesi, Ukrayna’yı NATO’ya katılma isteği ile karşı karşıya bıraktı. Rusya’nın zulmü, baskısı altında kalan Ukrayna, kendini koruyabilmek için NATO’ya katılma yolundan başka seçenek kalmamıştır. Ancak Ukrayna hâlâ NATO üyesi değildir ve Rusya, uluslararası hukuku hiçe sayarak işgalci bir devlet olmaya devam etmektedir.
1994 Budapeşte Memorandumu
1994 yılında imzalanan Budapeşte Memorandumu, SSCB yıkıldıktan sonra topraklarında nükleer silahlar kalan Ukrayna’nın elindeki nükleer silahları Rusya’ya bırakması ve karşılığında Rusya, ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’ya garantör ülke olmasını öngörüyordu. Ancak, hiçbir uluslararası anlaşmaya uymayan Rusya, garantör olduğu ülkenin topraklarını işgal etmiştir. Bu durumda, diğer garantör ülkeler olan ABD ve İngiltere’den yardım almak, Ukrayna’nın en doğal hakkıdır.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky
Türkiye’de, Rusya’dan fonlanan bazı medya kuruluşları ve troller, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’yi suçlamaktadır. Bu iddialar, savaşı başlatanın Zelensky olduğu ve ABD’nin gazına geldiği yönündedir. Ancak, savaş 2014 yılında başladı ve bu tarihte Zelensky henüz cumhurbaşkanı değildi. Zelensky, 2019 yılında Ukrayna halkının %73 oranında desteği ile cumhurbaşkanı seçildi. Şu anda bile yapılan anketlerde %60-70 oranında halk desteği bulunmaktadır.
Zelensky, topraklarını işgalcilerden korumaya çalışmaktadır. Ukrayna, 2022 yılında Rusya’nın tam kapsamlı savaş başlatması ile büyük bir insanlık trajedisi yaşamıştır. Rusya, doğrudan şehirlerdeki enerji tesislerini, trafoları, barajları ve doğal gaz dağıtım merkezlerini vurmaktadır. Tam kapsamlı savaş başladığından bu yana, 7 milyon Ukraynalı evinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Rusya, hastaneleri, okulları ve sivil yerleşim yerlerini hedef alarak büyük bir yıkıma sebep olmuştur.
Savaşın Acımasızlığı ve Barış Arayışı
Rusya, Ukrayna’da hayatı daha da zorlaştırmak için şehirlerdeki enerji tesislerini hedef almaktadır. Bu savaşta yaklaşık 530 bin Rus askeri imha edilmiş, sokaklarda ayağı, kolu olmayan gençlerin sayısı artmıştır. Bu savaş, bir an önce durdurulmalıdır. Putin’in şahsi hırsları yüzünden milyonlarca insan etkilenmiştir. Ukrayna’da barış sağlanması, sadece Ukrayna ve Rus halkının değil, tüm bölgenin geleceği için önemlidir. Ancak, Rusya’nın mevcut tutumu ve işgal altındaki bölgelerdeki durum, barış sürecinin önündeki en büyük engellerden biridir.
Sonuç
Ukrayna, bağımsız bir ülke olarak kendi geleceğini belirleme hakkına sahiptir. Rusya’nın, Ukrayna’nın NATO’ya veya başka bir uluslararası kuruluşa katılmasını engellemeye çalışması, bu hakkın ihlalidir. Uluslararası toplum, bu mücadelede Ukrayna’nın yanında olmalıdır. Barışın sağlanması için Rusya’nın işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve 1991 yılında yapılan sınır anlaşmasına uyması gerekmektedir. Bu süreçte, uluslararası toplumun desteği ve Rusya’nın yapıcı bir tutum sergilemesi en önemli faktördür. Ukrayna’nın barış arayışları, uluslararası kamuoyunun desteği ile başarıya ulaşabilir.